KALECİKLİ ŞAİR AŞIK MİR'ATİ

 AŞIK MİR'ATİ

Mir’ati, Ankara’nın Kalecik ilçesinde doğmuştur. Hayatı hakkında bilgi yoktur. Bu nedenle kaynakların pek çoğunda “Kalecikli Mir’ati” adıyla anılır. 1809-1884 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Asıl adı Mehmet olan Mir’ati’nin, babası ve ataları hakkında bir bilgiye rastlanılmamıştır. “Ayna” anlamına gelen Mir’ati mahlasını Vasfi Şeyh Tekkesi’ne hizmeti sırasında aldığı sanılmaktadır. 1869’de Bektaşi Turabi Ali Dede’den tasavvuf dersleri alır. Bektaşi olduğu için “Mir’ati Baba” olarak da tanınır.

Mir’ati’nin eğitimi konusunda da bir bilgi yoktur. Şiirlerine bakılarak O’nun medrese tahsili gördüğü anlaşılmaktadır. Saza küçük yaşlarda başlamış, kısa zamanda ustalık kazanmış ve genç yaşlarında bu yolda üne kavuşmuştur. Erzurumlu Emrah, Hızri, Aşık Kemal, Aşık Hasan, Ceyhuni, Gayreti gibi aşıklarla birlikte olmuştur.

Erzurumlu Emrah’ın çırağı olan Tokatlı Nuri’nin, Mir’ati’nin:

Ey şah-ı risalet sultan-ı kevneyn

Buyruldu şanında “Levlake Levlak”

beyitleriyle başlayan şiirine nazire yazdığı bilinmektedir. Yine Emrah’ın çıraklarından Tokatlı Gedayi ya da Beşiktaşlı Gedayi adıyla tanınan ünlü şair Gedayi’nin de Mir’ati’nin iki gazelini tahmis, bir gazelini de Aşık Safi’nin tahmis, Gedayi’nin de muaşşer yaptığı şiirleri vardır. Dolaştığı yerlerde, aşık kahvelerine muammalar asan Mir’ati, bir gün de Bursa’da bulunduğu sıralarda kahveye:

“Kul görür, Allah görmez.”

diye bir muamma asmış. Tutucular şikayet etmişler. Bu muamma yüzünden mahkemelere düşmüş. Kadı’nın huzurunda sorulanlara sakin sakin cevap vererek:

-Ben demiş, kötü birşey demedim. Şeriata aykırı birşey söylemedim. Astığım muammanın cevabı rüya’dır. Rüyaları kul görür, Allah görmez. Bunun üzerine Kadı, Mir’ati’yi affetmiş. Dinleyenler sevinmiş. O’na armağanlar vermişler. Ünü biraz daha yayılmış. Daha sonra İstanbul’a gitmiş Mir’ati. Orada iken Mehmet Ali Paşa’nın koruması altına girmiş. O yıllarda saz şairlerinin uğrak yeri olan Tavukpazarı Kahvesi’nde ününe ün katmıştır. Bir aralık Hacıbektaş’taki Pir Evi’ne dönen Mir’ati, 1850 tarihinde “Dede Baba” makamına geçmiştir. Son yıllarını İstanbul’da geçiren Mir’ati’nin İstanbul’da öldüğü ve Tavukpazarı çevresinde gömüldüğü söylenmektedir. Sazı, bir süre Asmalı Meyhanesi’nde asılı olarak korunmuşsa da, bir yangın sonucu yanıp gitmiştir. Mir’ati’nin, temiz giyinen, uzunca boylu, geniş omuzlu, sarı sakallı ve iri gözlü bir yapıya sahip olduğu söylentiler arasındadır. Halk şairlerinin şiirlerini toplayan antolojilerin hemen hepsinde Mir’ati’ye yer verilmektedir. Hakkında çok kısa bilgilerin bulunduğu bu antolojiler, O’nun şiirlerine cönklerde sıkca rastlandığını belirtmektedirler.

Mir’ati’nin de gerçekten iyi bir eğitim görmüş, Arapça ve Farsçayı iyi bildiğini, Türkçeyi çok iyi kullandığını, aruzlu ve heceli şiirlerinde vezinlere ustalıkla uyduğunu, temaları çok güzel işlediğini söylemek mümkündür.

Devamı www.kalecikhbr.com adresinin arşiv kısmında erişebilir siniz.

Yorumlar